Çılgın Dumrul Biyografisi
Altaylılar yarıyılında geçtiği hipotez edilen Çılgın Dumrul kahramanlık hikayesi en belirgin özelliğini ise Dede Korkut ’un hikayelerinden almıştır.
Dumrul Bey veya Dumrul Han olarak da bilinen Çılgın Dumrul, Türk mitolojisinin en ehemmiyetli kahramanlardan bkocamandır. Orta Asya Türklerinin birçok mitolojik hikayesinde yer alan Çılgın Dumrul hikayesi özellikle Altay Türkleri tarafından anlatılmış ve jenerasyondan jenerasyona anlatılarak günümüze erişmiştir.
Çılgın Dumrul, Altay Türkçesinde “Tungrul” olarak da söylenen Dumrul ’un efsaneleşen hikayesi, günümüzde tarihçiler tarafından Türk mitolojisinin en ehemmiyetli yapıtlarından bkocaman olarak kabul edilmektedir. Çılgın Dumrul ile alakalı en ehemmiyetli hikayeler, anlattığı hikayeler kadar kendi karakteriyle de efsaneleşen ve Türk tarihinin en ehemmiyetli destan anlatıcısı olarak kabul edilen Dede Korkut ’a aittir.
Dede Korkut ’un hikayelerinde yer alan Çılgın Dumrul gerek “Aldacı” karşısında duran inatçı tutumuyla gerekse de öteki uluslarla olan maceraları ile dikkat toplamaktadır. İslam evveli Orta Asya Türkleri insanların canını almaya gelen aldacı başka bir deyişle vefat meleği olduğuna inanırdı. İslam sonrası bu ad daha sonra “Azrail” olarak değişse de, İslam evveli uzun zaman boyunca Türkler insanların canının aldacı tarafından alındığına inanmıştır. Bazı yabancı kaynaklarda aldacı, “Vefat Yaradanı” olarak belirlense de, Türkler İslam evvelinde de tek yaradan inancına sahip olduğundan bu belirlemeler yanlıştır.
Dede Korkut ’un hikayelerinde anlatılan Çılgın Dumrul yol kesicilik yaptığı için Yaradan Tengri tarafından cezalandırılmıştır. Yaradan ’nın emri ile Çılgın Dumrul ’un canını almaya gelen Aldacı ise karşılaştığı direniş karşısında naçar kalır çünkü Çılgın Dumrul Aldacı ’ya canını vermek istememektedir.
Türk mitolojisinde anlatılanlara göre Yaradan ’yı kızdıran ve sonrasında da aldacıya başka bir deyişle Azrail ’e canını vermek istemeyen Çılgın Dumrul ’a, kurban etmesi için başka bir can bulmasının buyrulmuştur. Çılgın Dumrul Azrail ’in canını almaya gelmesinden sonra Yaradan ’nın ne kadar büyük bir efor sahibi olduğunu anlar ve kendisine iletilen bu emri yerine getirmek üzere yola koyulur. Çılgın Dumrul ’un Yaradan ’ya vermek için bir kurban aradığı yolculuğunun ilk durağı ise bizzat kendi ailesinin yanıdır. Çılgın Dumrul olayı anne ve babadene anlattıktan sonra onların canını istese de, ailesi kendi canlarını vermek istemezler. Çılgın Dumrul daha sonra karısının yanına gider ve karısı da kendi canını Yaradan ’ya kurban olarak vermeyi kabul eder. Ancak Çılgın Dumrul karısını kurban etmek istemediği için Yaradan ’ya dilenir ve netice olarak da Yaradan Çılgın Dumrul ’u bağışlar.
Yaradan, Çılgın Dumrul ve karısına ayrıca 140 sene daha ömür verir. Daha sonra ise Çılgın Dumrul ’un anne ve babasının canını alması için Azrail ’e buyruk verir. Çılgın Dumrul ise Yaradan ’nın ona verdiği 140 senelik bir hayatı karısıyla birlikte mutlu olarak yaşamaya başlar.
Çılgın Dumrul efsanesinin bu bvefatında insanın sevdiği için ne kadar büyük bir fedakarlık yapabileceği anlatılmaktadır. Dede Korkut tarafından anlatılan Çılgın Dumrul hikayesinde söz mevzusu insanın kendi canı olduğunda şahsın anne ve babasının bile ilk evvel kendini düşünebileceğinin de altı çizilmiştir.
Dede Korkut ’un hikayelerinde anlatılan Çılgın Dumrul ayrıca kurumuş bir akarsunun üzerine köprü kurarak “geçenden 30 akçe, geçmeyenden vura vura 40 akçe” istemektedir. Türk mitolojisinde anlatılan Çılgın Dumrul hikayesindeki bu vaziyet, daha sonra Türk toplumları arasında bir tabir haline de gelmiştir.
Çılgın Dumrul ’un Özellikleri :
– Çılgın Dumrul uzun breyli, kocaman gövdeli ve aşikar bakışlıdır.
– Cesur ve gözü kara bir şahsiyete sahiptir.
– Cesur olmasının yanı gizeme duygusal bir şahsiyettir.
– Susuz akarsunun üzerine kurduğu bir köprüden geçenden otuz, geçmeyenden ise vurarak kırk akçe almaktadır.
– Kendi eforuna çok güvenen Çılgın Dumrul ve herkese kafa yakalayan bir hikaye kahramanıdır.
– Hiç gülmez, kesintisiz sert duruşlu ve bakışlı ve yukarıyadan alta sarkan bir bıyığa sahiptir.
– Son olarak Yaradan ’nın onu bağışlamasıyla birlikte haramilikten bırakarak karısıyla birlikte 140 senelik mutlu bir ömür geçirir.
Dede Korkut ’un hikayelerinde anlatılan Çılgın Dumrul hikayesi :
Oğuz ülkesinde Çılgın Dumrul isminde güçlü bir yiğit varmış. Yalnız gücünü işte eforda değil de gider, nerede bir adam görse onda sınarmış. Başlıya baş eğdirmedikçe, dizliye diz çöktürmedikçe rahat etmezmiş. Kesintisiz nam ün peşinde koştuğu için önüne gelene benlik satarmış. Alan okurmuş: “Benden daha çılgın, benden daha güçlü varsa çıkıp gelsin! Şuracıkta boyunun miktarını alıvereyim!” dermiş.
Çılgın Dumrul, işi çılgınlığa vurunca o ortamda tartışma etmediği kimse kalmamış. Artık bunun mizacını suyunu bilenler yolunu yolağını değiştirmeye başlamış. Gün gelmiş, Çılgın Dumrul, bir bahaneyle tartışma edecek kimse bulamaz olmuş. Bunun üzerine, “Gideyim, altı yol ağzına, kuru çay üstüne bir köprü yaptırayım. Kimse kuru çay üstündeki köprüden geçmez. Ben de bunu tartışma sebebi sayar, geleni geçeni alt ederim. Yiğitliğim, bahadırlığım Rum ’a, Şam ’a kadar yürür.” demiş. Göç yolu üstündeki kuru bir çaya Sırat Köprü ’sü gibi bir köprü yaptırmış. Geçenden otuz üç akçe, geçmeyenden vura vura kırk akçe alır olmuş.
Bir gün köprünün yakınına bir oba konmuş. Bu obadan bir feryat yükselmiş. Kimi, “Oğul!” diye bağrını hırpalıyor, kimi de, “Kardeş!” diye saçını yoluyormuş. Bunların feryadı gitmiş, Çılgın Dumrul ’un kulağına kadar varmış. Çılgın Dumrul, her neredeyse çıkıp gelmiş. Obanın başında bitmiş: “Bre densizler! Kanınıza mı susadınız! Ne diye bağırır durursunuz? Beni hoşluk uykumdan uyandırdınız. Şimdi başınızı vurayım da bir daha kimseyi rahatsız etmeyesiniz.” deyip kılıcını sürüklemiş.
Yaşlı başlı, güngörmüş bkocaman Çılgın Dumrul ’un karşısına varıp, “Ne diye kızarsın bey! Obamızın favorisi iyi mizaçlı, pak soylu bir merdimiz vardı. O can verdi. Ağlayıp inlemeyelim de ne eyleyelim?” demiş. Bunun üzerine Çılgın Dumrul biraz durulmuş. Sonra yeniden öfkeyi tutarak, “Bre, merdinizi kim öldürdü? Burada benden başka kim can alır ki!” demiş. Adam da, “Hakk ’ın emri ile al kanatlı Azrail geldi. Cesurumuzun canını alıp gitti.” demiş. Çılgın Dumrul, bir anda köpürmüş: “Be hey, Azrail kim ki can alıyor!” diyerek suratını göğe dönüp haykırmış: “Ya Kadir Allah! Varlığının, birliğinin hakkı için Azrail ’i karşıma çıkar. Onu öldüreyim ki bir daha kimsenin canını almasın!” demiş. Sürüp gitmiş.
Çılgın Dumrul ’un sözleri Allah ’a güzel gelmemiş. Azrail ’e, “Var git, varlığıma birliğime dil uzatan şu çılgının gözüne bir görün. Göğsünü hırlat. Canını al!” diye emreylemiş.
Çılgın Dumrul, kırk çavuşlu otağında kırk cesuru ile yiyip içerken; ansızın Azrail gelmiş. Çılgın Dumrul ’un gözüne görünmüş. O an Çılgın ’nin gözleri görmez olmuş. Dizleri yakalamaz olmuş. Vicdanı fobiden kuş gibi çırpınmış. Ağzının içi buz gibi, kemikleri toz gibi olmuş. Çılgın Dumrul, söylemiş. Görelim, hanım ne söylemiş: “Bre, ne heybetli ihtiyarsın! Kapıcılar seni görmedi. Çavuşlar sesini dinlemedi. Seni görünce dünya kâinat başıma dar geldi. Bre, sakalcığı akça koca! Bre, gözleri âmâ ihtiyar! Bre, kimsin, necisin? Söyle bana! Kazam belam değer şimdi sana!” demiş.
Azrail, Çılgın Dumrul ’un acizliğine bakıp, “Seni ne dediğini bilmez serseri! Gözlerimi niçin beğenmezsin? Gözü mavi kızların, gelinlerin canını çok aldım. Aksakalımla ne diye eğlenirsin? Kara sakallı, ak sakallı yiğitlerin canını çok aldım. Sakalımın ağarmasının sebebi budur. Al kanatlı Azrail karşıma çıksa da onu öldürsem tasanın. Şimdi senin de canını almaya geldim. Canını bana verecek misin; yoksa benimle de savaşacak mısın?” demiş.
Çılgın Dumrul, “Bre, al kanatlı Azrail sen misin yoksa?” deyince Azrail, “Evet, benim.” demiş. Çılgın Dumrul, bunu dinleyince, “Kapıcılar, kapıyı kapatın!” diye bağırmış. Ama Çılgın Dumrul ’un dediğinden ne kapıcılar bir şey kavramış, ne çavuşlar; ne de yiyip içtiği kırk cesuru. Kapıcılar beylerinin söznama itaat edip kapıyı kapatmışlar. Çılgın Dumrul, Azrail ’e, “Ben seni geniş yerde isterdim; ama dar yerde elime geçtin. Seni öldüreyim de iyi mizaçlı cesurun canını elinden kurtarayım!” demiş. Kılıcını sıyırıp Azrail ’e saldırmış. Ama Azrail, bir güvercin oluvermiş. Pencereden uçup gitmiş. Çılgın Dumrul, Azrail ’in gittiğini görünce bir kahkaha atmış. Adamlarına dönerek, “Gördünüz mü, Azrail ’in gözünü nasıl korkuttum? Geniş kapıyı bırakıp dar pencereden kaçtı. Kuş olsa da ben onu doğanıma aldırmadan bırakır mıyım?” deyip atına sıçradığı gibi Azrail ’in peşine düşmüş.
Çılgın Dumrul, kır bayır demenden bir zaman avlanmış. Ok yetirdiğine ok atmış. Yetiremediğini doğanına aldırmış. Gördüğü güvercinleri, kumruları, üveyikleri hep avlamış. Gün ikindiye dönünce de atını çevirip evinin yolunu yakalamış. Birkaç adım gitmiş ki, al kanatlı Azrail geliverip bu sefer de atının gözüne görünmüş. Rahvan giden at, bir anda şaha kalkmış. Çılgın ’yi kaldırdığı gibi yere vurmuş. Azrail de o saniye gelip Çılgın Dumrul ’un göğsüne oturmuş. Çılgın ’nin soluğunu kesmeye, göğsünü hırlatmaya başlamış. Bu anda Çılgın Dumrul söylemiş. Görelim, hanım ne söylemiş:
Bre Azrail aman!
Yaradan ’nın birliğine yoktur gümân.
Ben seni böyle bilmezdim.
Saklıca can aldığını dinlemezdim.
Daha beyliğe, yiğitliğe doymadım.
Azrail aman!
Yaradan ’nın birliğine yoktur gümân
Alma canımı, Azrail medet!
Çılgın Dumrul, dilenip yakarınca Azrail dile gelmiş: “Be hey kendini bilmez çılgın! Ne diye bana dilenirsin? Allah ’a dilensene! Benim elimde ne var? Ben de emir kuluyum.” demiş. Çılgın Dumrul, “Madem, canı veren de alan da Allah, o zaman göğsümden in. Allah ile aramdan çekil. Ben Allah ’a yalvarayım!” demiş. Çılgın Dumrul söylemiş. Görelim, hanım ne söylemiş:
Yücelerden yücesin.
Kimse bilmez nicesin.
Hoş Allah!
Nice cehaletler seni gökte arar, yerde ister.
Oysa sen müminlerin gönlündesin.
Daim duran Cebbar Allah!
Baki kalan Settar Allah!
Canımı alacaksan sen al!
Azrail ’e bırakma!
Çılgın Dumrul ’un can-u gönülden dilenmesi Allah ’a güzel gelmiş. Cenabı Hakk, Azrail ’e, “Canının yerine can bulsun. Onu bağışlayayım.” diye nida eylemiş. Azrail, gökten gelen haberi Çılgın Dumrul ’a vermiş. Çılgın Dumrul, bu haberle sevinmiş; usuna hemen anasıyla babası gelmiş. Bir yandan yürümüş, öteki yandan söylenmiş: “Anamın babamın birer ayağı kabirde. İkisi de birbiltihaptan ihtiyar. Nasılsa biltihaptan bkocaman canını benim yerime verir.” diyerek babasının yanına varmış. Başına ne gelmiş ise tek tek anlatmış: “İzzetli babam! Senden bir can dilerim, verir misin? Yoksa “Oğul, oğul!” diye ağlar mısın?” demiş. Babası Çılgın Dumrul ’a söylemiş. Görelim ne söylemiş:
Ay oğul, ey oğul, canım ciğerim oğul!
Doğduğunda dokuz buğrayı kurban ettiğim oğul!
Altın pencereli evimin direği oğul!
Kızımın gelinimin çiçeği oğul!
Karşıdaki kara dağım gerek ise Azrail ’e yayla olsun.
Soğuk pınarlarım gerek ise Azrail ’e sebil olsun.
Şahbaz tür atlarım gerek ise Azrail ’e beygir olsun.
Uzun boyunlu develerim gerek ise Azrail ’e katar olsun.
Akça karaca koyunum gerek ise Azrail ’e kurban olsun.
Altın, gümüş, para gerek ise Azrail ’e harçlık olsun.
Ama dünya şirin, can tatlı!
Canıma kıymam.
Babadan ileri ana var!
Git, ondan iste.
Çılgın Dumrul, sürüp anasının yanına gelmiş. Başından geçenleri bir bir anlatmış. “Canım anam! Canıma karşılık bir can verir misin? Yoksa “Oğul, oğul!” diye ağlar mısın? Kırk gün karalar bağlar mısın?” demiş. Anası Çılgın Dumrul ’a söylemiş. Görelim, ne söylemiş:
Ay oğul, ey oğul izzetli oğul!
Dokuz ay karnımda götürdüğüm oğul!
Onuncu ayında dünyaya getirdiğim oğul!
Ak sütümü emzirdiğim, omuzumda dolaştırdığım oğul!
Vara, gaddarların elinde tutula idin,
Kırk katlı zindanlara atıla idin!
Altın gümüş eforu ile seni kurtara idim.
Yaman bireye çatmışsın, elim sana yetmez!
Dünya şirin, can tatlı!
Canıma kıyamam.
Bunu böyle bşehir!
Çılgın Dumrul, baba ana kapısından eli boş dönünce bütün ümidini yitirmiş. Azrail ’in yanına varıp, “Bre, Azrail aman! Allah ’ın birliğine yoktur gümân! Canıma karşılık kimseden bir can bulamadım. Ama bana biraz daha süre ver. El kızı bir hasretlim ile gözümün nuru iki yavrucağım var. Onları dünya gözü ile son bir kere göreyim de canımı ondan sonra al.” demiş. Azrail razı olmuş.
İkisi yan yana çıkıp ev gelmiş. Çılgın Dumrul, karısına varıp başına gelenleri, tek tek anlatmış: “Aykız!” demiş. “Ben dünyadan gider oldum. Mülküm malım sana helal olsun. Oğullarım sana emanet. Onlara el sillesi vurdurma. Babalarını hayırsız bildirme. Gözün kimi meblağ, gönlün kimi severse ona var. İki oğlancığımı öksüz bırakma!” demiş.
Aykız ’ın iki gözü, iki pınar olmuş. Ciğerciği yanar olmuş. Burada Çılgın Dumrul ’a söylemiş. Görelim hanım ne söylemiş:
Göz açınca gördüğüm, gönül verip sevdiğim!
Yüksek dağlarında sensiz yaylar isem; dağlar kabrim olsun.
Soğuk sularından sensiz kapsasam; kanım sular gibi aksın.
Altınını gümüşşanı tüketirsem; kefen param olsun.
Şahbaz tür atlarına binersem; tabutum olsun.
Senden sonra bir cesuru sevip sarar isem; engerek yılanı olsun.
Aman arslanım aman, muhannetmiş anan baban!
Bir canda ne var da kıyamamışlar?
Arş tanık olsun, Kürsi tanık olsun!
Yer tanık olsun, gök tanık olsun!
Kadir Allah tanık olsun!
Benim canım senin canına kurban olsun!
Aykız, kocadene kıyamamış. Onun yerine can vermeye razı olmuş. Azrail, Aykız ’ın canını almaya gelince Çılgın Dumrul, ellerini açıp Allah ’a yalvarmaya başlamış. Çılgın Dumrul söylemiş. Görelim, hanım ne söylemiş:
Yücelerden yücesin!
Kimse bilmez nicesin!
Hoş Allah!
Çok cehaletler seni gökte arar, yerde ister.
Oysa sen müminlerin gönlündesin.
Daim duran Cebbar Allah!
Ulu yollar üzerine imaretler yaptırayım senin için.
Aç görürsem doyurayım senin için.
Üryan görürsem giydireyim senin için.
Alacaksan ikimizin canını birlikte al!
Almayacaksan ikimizi birlikte bırak!
Keremi çok Kadir Allah!
Çılgın Dumrul, daha çok söyleyip çok dilenmiş. Sözleri de Allah ’a güzel gelmiş. Allah, o an Azrail ’e nida eylemiş: “O kulumun canını bağışladım. Üstüne surat kırk sene ömür verdim. Var git, babasıyla anasının can al.” demiş.
Hakk ’ın emri vâki olmuş. Azrail, Çılgın Dumrul ’un, babasıyla anasının canını almış. Çılgın Dumrul da Aykız ile birlikte surat kırk sene yaşamış. Can yoldaşlığı etmiş.
Dedem Korkut gelerek brey boylamış, soy soylamış: “Bu brey Çılgın Dumrul ’un olsun. Benden sonra ozanlar çalıp söylesin. Ak alınlı cömert erenler dinlesin.” demiş.
Güvendiğin dağlara kar yağmasın. Meyveli, ulu ağaçların kesilmesin. Yazın sonbaharın akan tatlı suyun müesseseyesin. Kadir Allah seni namerde fukara eylemesin. Huzurunda dua ettik, kabul olsun. Hanım hey…